BIST 100 endeksi yüzde 0,50 artarak 101.617,64 puan ile tüm zamanların en yüksek seviyesine çıktı.
Borsa İstanbul rekor yeniledi
Piyasalar, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişiminden aldığı ağır yarayı bir yılda sardı. Borsa İstanbul'da BIST 100 endeksi, 15 Temmuz öncesindeki 83.000 seviyelerine ancak 6 ay sonra, bu yılın ocak ayında ulaştı. Aralık 2016'da gördüğü 71.792 seviyesinden başlattığı yükseliş trendini aylık bazda 7 ay sürdüren BIST 100 endeksi, bu yılın ilk yarısında rekor üstüne rekor kırarak 100.000 puanı aşmış olsa da dolar bazında ancak 15 Temmuz öncesi seviyelere çıktı.
Dolar bazında, darbe girişimi öncesi 28.737 puanda seyreden endeks, 7 ayı aşan yükselişine karşın bir yıl sonra hala 28.500 seviyelerinde bulunuyor.
Analistler, darbe girişiminin olumsuz etkileri ile dünya borsalarından negatif ayrışma sürecinin, Aralık 2016'dan itibaren gerek Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) Türk lirasına (TL) güveni artırıcı adımları gerekse ekonomi yönetiminin teşvikleri ile sonlandığını belirtti.
Buna karşın dolar bazında ve fiyat/kazanç oranı bakımından hala BIST 100 endeksinin yükseliş potansiyelinin devam ettiğini kaydeden analistler, küresel risk iştahının devam etmesi durumunda diğer borsalarla arasındaki getiri farkının kapanmaya devam etmesinin beklenebileceğini söyledi.
Hain darbe girişiminin ardından 2016'nın ikinci yarısında Borsa İstanbul pay piyasalarına alım yapmaya yanaşmayan yabancı yatırımcının girişi sadece 35 milyon dolar ile sınırlı kalırken, ekonomi ve para politikasında sağlanan güvenle bu yılın ilk 6 ayındaki net yabancı girişi 1 milyar 628 milyon dolara yükseldi.
TL'nin değeri açısından darbe girişiminin faturası ağır oldu
TL'nin diğer para birimleri karşısındaki değeri açısından ise darbe girişiminin faturası daha ağır oldu. Yüzde 50 dolar, yüzde 50 avrodan hesaplanan döviz sepeti, darbe girişimi öncesinde 3,00-3,05 bandında yatay bir seyir izlerken, sonraki 6 aylık süreçte 4,05'e kadar çıktı.
Bu yıl, 12 Ocak'ta gördüğü 4,0543 seviyesinden TCMB'nin attığı adımlarla düşüşe geçen döviz sepeti, bugüne kadar yaklaşık yüzde 7 geriledi. Söz konusu dönemde dolar/TL 3,90'ın üzerinden 3,50'lere inerken, avro/TL'deki düşüş uluslararası borsalarda avronun değer kazanmasına paralel daha sınırlı oldu.
Analistler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Aralık 2016'da yaptığı "dövizi olanlar satarak TL'ye dönsün" çağrısı ve TCMB'nin güven artırıcı adımlarının döviz kurlarının ataklarını sınırladığını ifade etti.
Darbe girişimi öncesi yüzde 8,5 seviyelerinde olan 2 yıl vadeli gösterge tahvilin bileşik faizi ise yüzde 12'lerin üzerini görmesinin ardından ekonomideki toparlanmanın etkisiyle yüzde 11,2 seviyelerinde dengelendi.
"Büyümenin hızlanarak süreceğini tahmin ediyorum"
Turkey Macro View Consulting Kurucusu Serkan Özcan, konuya ilişkin AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, Türkiye'nin son bir yılda, küresel ve jeopolitik sorunlara ve TL’nin rekor düşük seviyesine inmesine rağmen alınan tedbirler sayesinde G20’de, Asya ülkelerinden sonra en hızlı büyüyen ülke konumunu sürdürmeyi başardığını kaydetti.
Kredi Garanti Fonu (KGF) ve maliye politikasında sahip olunan geniş manevra alanının katalizör olarak kullanılmasıyla Türkiye ekonomisinin ilk çeyrekte yüzde 5 büyüdüğünü ifade eden Özcan, takip eden çeyreklerde de büyümenin hızlanarak süreceği tahmininde bulundu.
Özcan, yatırımcıların bir ülkeye yatırım yaparken dikkate aldıkları ana göstergenin büyüme olduğuna işaret ederek, son bir yılda ekonomi yönetiminin aldığı tedbirlerin gayet yerinde ve ihtiyacı karşılar nitelikte olduğunu vurguladı.
Darbe girişiminin ardından geride kalan bir yılda bazı negatif algıların aksine, sermaye girişlerinin görece güçlü kalmaya devam ettiğine dikkati çeken Özcan, özellikle şubat ayından itibaren Merkez Bankası’nın makroekonomik riskleri dengelemek amacıyla aldığı tedbirler ve ABD Başkanı Donald Trump’a yönelik endişelerin azalmasıyla fon girişlerinin hızlandığını söyledi.
"TL cinsi varlıklarda çok daha olumlu fiyatlamalar görülebilir"
Serkan Özcan, bölgesel çaptaki zorlu ekonomik ve siyasi konjonktüre karşın Türkiye’ye son bir yılda doğrudan yabancı yatırım girişinin 10,6 milyar dolar ile cari açığın üçte birini finanse eder seviyelere ulaştığını bildirdi.
Özcan, şubattan beri yabancı yatırımcıların nette 4,6 milyar dolar devlet tahvili alarak toplam bono portföyündeki paylarını yüzde 18’den yüzde 21’e kadar yükselttiğini, ayrıca, son bir yılda 2,1 milyar dolarlık net hisse senedi alarak borsadaki paylarını yüzde 63’ten yüzde 66’ya taşıdıklarını kaydetti.
Bu süre zarfında TL’nin hem nominal hem reel olarak yüzde 4,5 değerlenmesine karşın hala uzun dönem ortalamasına göre oldukça değersiz kaldığını belirten Özcan, şunları kaydetti:
"Makroekonomik istikrarı güçlendirerek TL’yi ideal seviyesine yaklaştırabilmek ve salt yüksek getiri için değil, kalıcı bir güven tesisini sağlayarak uzun vadeli yatırımları çekebilmek için yatırımcı algısını renove edebilecek yapısal reformların hızlandırılmasına ihtiyaç duyuluyor. Önümüzdeki dönemde yatırımcı dostu ekonomik ortamı önceleyen ekonomi politikalarının hayata geçirilmesi halinde TL cinsi varlıklarda çok daha olumlu fiyatlamalar görülebilecektir."
Özcan, yılın ilk yarısında son 8 yılın en yüksek yatırımını çeken gelişmekte olan ülke varlıklarının, ikinci yarıda özellikle küresel faizlerdeki yükseliş ve önde gelen merkez bankalarına ilişkin normalleşme beklentileri ışığında düzeltme yapabileceği beklentisinin ön plana çıktığını söyledi.
Özcan, "TL, bu dönemde dolara karşı değer kaybetse dahi yatırımcı ortamını iyileştirmeye odaklanıldığı müddetçe önümüzdeki dönemde rakip ülkelerin para birimlerine kıyasla daha olumlu bir fiyatlamaya maruz kalabilecek." dedi.
"Vatandaşlar, sağduyulu davranarak iktisadi faaliyeti ayakta tuttu"
Ziraat Bankası Ekonomisti Bora Tamer Yılmaz da başarısız darbe girişiminin ardından ekonomi yönetimi ve regülatörlerin, insan hayatında belki de bir kere karşılaşabileceği nadir bir olay karşısında çok isabetli adımlar atmayı başardığını, vatandaşların da son derece sağduyulu davranarak iktisadi faaliyeti ayakta tuttuğunu söyledi.
Hain darbe girişiminin ardından piyasalar henüz açılmadan likidite garantisi sağlandığını, böylece piyasaların arz ve talep açısından dengelenerek kendi fiyatlarını bulma şansına sahip olduğunu kaydeden Yılmaz, Merkez Bankası'nın, olayların hemen akabinde gerçekleştirdiği toplantı ile sadeleştirme adımlarını sürdürerek işlerin normal akışında seyrettiği mesajını pekiştirdiğini, bunun da piyasalara güven aşıladığını söyledi.
Yılmaz, "Makroihtiyati para politikaları, klasik para politikaları ve maliye politikaları tam bir bütünleşik dahilinde ve literatüre uygun şekilde sırasıyla devreye alındı." dedi.
Kriz sonrasında öğrenilen yeniliklerden birisinin de "döngüsel tampon" kavramı olduğunu belirten Yılmaz, "Buna göre işler iyi giderken tamponlar güçlendiriliyor ve kriz dönemlerinde hareket alanı sağlanıyor, tıpkı 'ak akçe karar gün içindir' deyimindeki gibi..." ifadelerini kullandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.