Geçtiğimiz hafta Büyükşehir Belediye Başkanı’nın istifa ettirilmesi için yapılan baskı ve tehditler konusunda yazıya döktüğüm düşüncelerim sonrası yüzlerce mail ve telefon aldım. Bunların önemli çoğunluğu destek ve tebrik mesajları idi. “Reis’in vermiş olduğu kararların tartışılması bile yanlıştır. Büyükşehir Belediye Başkanının istifa etmesi gerekir. Burada bir irade varsa o da Reis’in iradesidir.” diyen okuyucularımda yok değildi. Herkesin görüşüne saygı duyuyorum. Fikirlerin çarpışmasından gerçekler doğar, maalesef yaşadığımız şu dönem de genellikle fikirlerin tartışılmasından ziyade laf ebeliği yapıldığına şahit oluyoruz. Fikirlerini beğenmediğimiz ya da görüşlerine karşı olduğumuz kişilerin, bize göre yanlış olan düşüncelerini düzeltmeye çalışmamız gerekirken, biz o insanları tamamen ortadan kaldırmayı, yok etmeyi düşünüyoruz. Oysa anlaşmanın mantığı, ortak bir noktada buluşarak, bir arada yaşamanın şartlarını oluşturmak olduğunu düşünüyorum.
Büyükşehir Belediye Başkanları için Cumhurbaşkanı’nın; “istifa edin yoksa bedelini çok ağır bir şekilde ödersiniz” tehditlerinin ardından yazdığım köşe yazısın da yaptığımız değerlendirme ve tespitler neyse, Recep Altepe’de bizi mahcup etmeyerek dediğimiz şekilde hareket ederek istifasını sundu. Yolsuzluk, beceriksizlik, usulsüzlük, güvensizlik ve FETÖ destekçiliği ithamlarına karşı dik duruş sergileyemeyerek kafasını önüne eğdi ve Cumhurbaşkanının emrinde olduğunu deklare ederek Belediye Başkanlığından istifa etti. Amma velakin niye istifa ettirildiği konusunda Bursa kamuoyunun karşısına çıkıp bir kelime dahi edemedi.
Bu tarihten itibaren iktidar partisi ve Türk Hukuk sisteminde “seçimle gelen, seçimle gider” ilkesinin ortadan kalktığını söylesek yanlış yapmış olmayız. Demokratik bir seçim sonucunda sandıkla göreve gelmiş bir insan, daha süresi dolmadan ve özellikle devam etmek istediğini beyan ettiği halde aniden istifa ediyorsa bunun sebep ya da sebeplerinin çok ciddi olması gerekir.
Ülkemizde maalesef halkın iradesini birileri ipotek altına almıştır. Öyle veya böyle demokrasi sandıktan geçmelidir. İstifa ettirilme kararlarının, milli iradenin sağlığı açısından isabetli bir karar olmadığını düşünüyorum. Eğer seçmen bu değişimleri kendi iradesine müdahale olarak algılarsa, 2019’daki yerel seçimler iktidar partisi için yıkıma dönüşecektir. Özellikle son bir yıldır, ülke genelinde Yerel Yönetimler de belli ölçüde bir deformasyon ve hizmet kalitesinin ciddi şekilde düştüğü yönünde bir kanaat olduğu ortadadır.
YENİ BAŞKAN İRADESİZCE, İDARE-İ MASLAHAT EDECEKTİR.
Bursa’ya dönecek olursak, 02 Kasım 2017 Perşembe günü (yarın) Bursa Büyükşehir Belediye Meclisinde yapılacak seçim sonrası, 1,5 yıllığına geçici Büyükşehir Belediye Başkanına görev verilecek. Gerçek olan bir şey varsa, o da yeni gelecek olan kişinin elinde sihirli bir değnek olmadığıdır. Kısa sürede ciddi bir fark yaratamayacağını, Büyükşehir Belediyesinin düşmüş olduğu ekonomik mali buhrandan kurtaramayacağını, başlanan büyük projelerde aksaklıklar yaşanacağını, kendisi ve onu oraya getiren irade olan Ankara’da çok iyi bilmektedir. Perşembe günü seçilecek Başkanın icraatları, İdare-i Maslahat’tan öte geçmeyecektir. Açıkça belirtmek istiyorum ki, Yeni Başkan Büyükşehir’i yönetmeyecek, seçimlere kadar Büyükşehir’i idare edecektir. Yönetmekle, idare etmek arasında dağlar kadar fark olduğunu ifade etmeme gerek yok sanırım. Yönetmek liderlik yapmaktır, bir vizyon göstermek, gündem oluşturup bunu toplumun önüne koymak ve o hedefe doğru toplumun bütününü teşvik etmektir. İdare ise, var olanla yetinmektir. Onu bir adım bile ileriye götürmeye ihtiyaç duymamaktır. “Başıma kötü bir şey gelmesin, falancanın ayağına basmayayım, filancayı kızdırmayayım, fincancı katırlarını ürkütmeyeyim” demektir. Başkan bununla birlikte ne yazık ki özgür iradesini ortaya koyamayacak, 1,5 yıl sonra tekrar orada kalmak uğruna, Ankara ile olan ilişkilerini had safhada tutmaya çalışacak, gelen bütün istekleri emir telakki ederek, eski Başkan’ın düştüğü hataya! düşmemeye gayret edecektir.
Peki yarın yeni Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı kim olacak?
Normal şartlar altında değerlendirdiğimde, 850 bin’in üstünde nüfusu, merkez ilçe olması, özellikle göçmen oylarının yoğunlukta bulunması, eski milletvekili ve hukukçu olması, Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Müezzinoğlu’nun Batı Trakya ve Gümülcine bölgelerinden olmaları sebebiyle, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar diğer Belediye Başkanlarından birkaç adım daha önde görülüyor.
Lakin iktidar partisin de işler bu şekilde yürümüyor. Liyakat ve iki gün önce yapılan temayülün, hiçbir anlam ifade etmediğini sadece yöneticilerin gazını alma gayesi ile yapıldığını herkes biliyor. Düşüncem o dur ki; Başbakanlık seçiminde nasıl bir kriter uygulandı ise, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak hiç kimse tarafından düşünülmeyen değerlendirilmelere dahi alınmayan Başakşehir Belediye Başkanı hangi kriterlere göre takdir edilmiş ise, Bursa’da da o şekilde bir uygulama yapılacak ve kamuoyu için sürpriz bir aday ortaya çıkacaktır. Üzülerek ifade ediyorum ki; bugün-yarın iktidar partisi tarafından açıklanacak bu kişi, adaylar arasında özgür iradesini ortaya koyma konusunda en zayıf kişi olacaktır.
İktidar Partisi için Mart 2019’da ki Belediye Seçimlerinin oldukça sıkıntılı geçeceğini hepimiz biliyoruz. Herkes çok iyi biliyor ki, Belediye Başkanlarının görevden el çektirilmeleri yerel seçimlere yönelik bir çalışmadır. Metal yorgunluğu adı altında yapılan bu arınma çabalarının, Belediye Başkanları ile sınırlı kalacağını ise kesinlikle düşünmüyorum. Meclis’te metal yorgunluğundan nasibini alması gereken milletvekilleri yok mu sizce? Hem Türkiye Büyük Millet Meclisinde ki FETÖ’cüler den arınmak, hem de daha hala yok olmayan, 15 Temmuz atmosferini avantaja dönüştürmek için OHAL’de, 15 Temmuz 2018 Pazar günü darbe girişiminin 2. sene-i devriyesinde Belediye seçimlerinden önce erken bir genel seçime hazırlıklı olmamız gerektiğini düşünmüyor değilim.
Demedi demeyin, bunu bir yere not edin…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.