Birleşmiş Milletler Çevre programı (UNEP) tarafından 143 ülkede kutlanan Dünya Çevre Günü’nün bu yılki teması; biyoçeşitlilik. Hızlanan tür kaybına ve bozulmaya karşı mücadele için harekete geçme çağrısının yapıldığı bu anlamlı gün, gezegendeki 8 milyon kadar bitkiden hayvana, mantarlardan bakterilere kadar genetik çeşitliliğinin önemini ortaya koyuyor. Dünya Çevre Günü’de yaptığı açıklama ile insan ve gezegen sağlığı arasındaki ilişkiye dikkat çeken Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) da, konunun COVID-19 gibi acil sorunlarla başa çıkmak için taşıdığı öneme vurgu yapıyor.
TÜSAD Mesleki ve Çevresel Solunum Çalışma Grubu “COVID-19 salgını, insan sağlığının gezegenin sağlığıyla bağlantılı olduğunu hatırlattı” açıklaması yaparken, biyolojik çeşitliliğin önemini şöyle aktardı: “Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu (IPBES) tarafından yayınlanan son rapora göre, bir milyon bitki ve hayvan türü yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Her tür, bir ekosistemin dengeli ve sağlıklı tutulmasında önemli bir rol oynuyor. Biyoçeşitlilik ve habitattaki kayıplar bulaşıcı hastalıkların ve virüslerin yayılmasını artırabiliyor. Yediğimiz yiyecekler, soluduğumuz hava ve içtiğimiz su doğadan geliyor. Örneğin deniz bitkileri her yıl atmosferimizdeki oksijeninin yarısından fazlasını karşılıyor, olgun bir ağaç ise 22 kilo karbondioksit emerken karşılığında oksijen üretiyor. Dünya nüfusu 10 milyara yaklaşırken, doğal çevrenin fırsatlarını ve değerini benimsemeli, doğal çevreye zarar vermemeliyiz.”
BULAŞICI HASTALIKLARIN YÜZDE 60’I ZOONOTİK
“Dünyanın COVID-19 salgına verdiği yanıt, toplumlarımızı tehdit eden acil sorunlarla başa çıkmak için erken eylem ve dayanışma gerekliliğini ortaya koydu” sözleriyle TÜSAD Mesleki ve Çevresel Solunum Çalışma Grubu değerlendirme için şu ifadelerde bulundu: “COVID-19’a yol açan koronavirüsler zoonotiktir, yani hayvanlar ve insanlar arasında bulaşırlar ve araştırmalar bu hastalıkların artmakta olduğunu gösteriyor. Şu anda, zoonozlardan her yıl yaklaşık 1 milyar hastalık vakası ve milyonlarca ölüm meydana gelmiyor. İnsanlarda görülen tüm bulaşıcı hastalıkların yüzde 60’ının zoonotik olduğu biliniyor. O halde doğa ile olan ilişkimizi canlandırarak biyolojik çeşitlilik kaybının eğilimlerini tersine çevirmeliyiz. Vahşi yaşamı ve vahşi alanları korumalı ve restore etmeliyiz, yiyecek üretme ve tüketme şeklimizi değiştirmeli, çevre dostu altyapıyı desteklemeliyiz.”
HAVA KALİTESİNDEKİ ARTIŞ İKLİM KRİZİNİ BİTİRMEDİ
Son birkaç ay içinde, dünya koronavirüs pandemisine karşı savaşmak için kilitlendiğinden, yerel hava kalitesinde iyileşme konusunda birçok rapor yayınlandığı hatırlatan TÜSAD, “Bununla birlikte, hiç kimse iklim krizinin bittiğini düşünmemeli” dedi. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Birliği'nin (NOAA) son verilerinin, küresel karbondioksit (CO₂) seviyelerinin keskin bir şekilde arttığını gösterdiğini hatırlatan TÜSAD; şu bilgileri paylaştı: “Nisan 2020 ile Nisan 2019 arasında +2.88 ppm’lik fark izlendi. Açıkça hızlanan bir artış eğilimi görülüyor. Taşıt ve hava trafiğinin yanı sıra endüstriyel faaliyetlerin, Ocak 2020'den bu yana dünyanın birçok yerinde belirgin bir şekilde azaldığı doğru olsa da, elektrik tedarikimizde durum böyle değil. Dünya Enerji Görünümü 2019'a göre; küresel elektrik enerji karışımının yüzde 64'ü fosil yakıtlardan geliyor. Isıtma sistemleri COVID-19'dan önceki gibi çalışıyor. Temel bilgilerin (yenilenebilir enerjiye geçiş, toplu taşıma, ormansızlaşma gibi) hiçbiri değişmedi. İklim değişikliğine bağlı olarak olasılığı ve şiddeti artan orman yangınları etkisini sürdürüyor. Bütün bunlar iklimimiz için büyük bir endişe kaynağı ve yine sera gazı emisyonlarımızı azaltmak için acil önlem alınması gerektiğini gösteriyor.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.