Aklıma ne gelirse yazmayı seven biri oldum her zaman. Bu yüzden de okuduğum her kitabın arasında, ajandalarımın sayfaları dışında, ara yapraklar halinde, ne zaman elimi atsam bir şey bulup çıkarırım. Birine kitap verecek olsam, ilk onları ayıklarım...
Eskiden, İstanbul’da yaşadığım öğrencilik ve yetişkinlik yıllarımda iken abartmıyorum, onca karmaşıklığın içinde ne kadar film, tiyatro oyunu, bale, opera eseri gündemde ise tümünü izlemeye çalışan arkadaşlardık...O zaman sonradan izlemek istesek, şimdiki kadar kolay ulaşılmıyordu hiç birine. Görmediysen kaybetmiş oluyordun. Belli bir zaman sonra izleme şansı yoktu. Bu kaygıyla açlığımızı doyurmaya çalışırdık. Şimdilerde görsel, düşünsel, edimsel her türlü bilgiye erişim çok daha kolay, elbette sözünü ettiğim sanatsal faaliyetlere de. Zaman geçtikçe biz de değişiyoruz elbette. Yılların getirdiği bir farklılık da oluyor insanda. Daha seçici olma, zamanını daha özenle planlayarak kullanma zorunluluğunu duymaktan dolayı pek çok filmi, oyunu, yayınlanmış eseri atlıyorum şimdilerde. İstemeden de olsa haberim olması gerekenlerden bile haberim olmadığı oluyor. Dünyada bugüne dek çok fazla bilgi ve sanatsal üretim birikimi oldu, oluyor da. Her gün bir dolu kitap-dergi basılıyor, sergiler açılıyor. Müzik etkinlikleri oluyor. Filmler giriyor vizyona. Resim dünyasına, performans sanatçılarına, fotoğraf sanatına ...pek çok yeni isim katılarak hayatımız zenginleşiyor. Biz de onların ne kadarına gözle-kulakla...dokunabilirsek bilgi sahibi olup kendimize güzellikler sunmuş oluyoruz. Aynı sergiye gidip, aynı kitabı okuduğumuz, aynı müziği dinlediğimiz arkadaşlarla da fikirlerimizi paylaşıyoruz, bazen bir şey öğrenip bazen eksik düşündüğümüzün farkına varıyoruz.
Sanat, birbirini tanımayan insanların ortak olabileceği , sosyalleşebileceği ortamlardan bence en yararlısı. İnsanlar bir filmin , bir kitabın, bir müziğin destekçisi olarak grup kurabiliyorlar. Bunu sosyal medyada sıklıkla görüyoruz. İyi kullanıldığında gayet yararlı bir ortam artık sosyal medya. Elbette ki bizzat izlemek için zaman ayırmak gerekli...Bir filme gittiğinizde kimin eskaza, kimin seçerek geldiğini görebiliyor insan. Mesela, jenerik okuyan kaç kişi vardır bir göz önüne getirin. J Önemli bir sinemasever ayracıdır. Kimi yönetmeni, kimi senaryosu, kimi de starı için gider sinemaya, dolayısıyla da ona göre izler. Yorumlar ve algılar da bu seçiciliğe göredir. Aynı şey kitap okuyan, sergi gezenler için de geçerlidir. Eğer bir aksilik olmazsa, sanırım haftada bir gibi bir aralıkla burada bir şeyler paylaşmaya çalışacağım sizlerle. Az önce sözünü ettiğim bakış bağlamında bu köşeye “teğet” demek isterim. Zira her hangi bir yönünden sanatsal olguya sadece bir teğet dokunuş olabilecek buradan paylaştığımız. İki arkadaş karşılıklı konuşur gibi. Kendi not defterime yazdıklarımı aktaracağım, gerisi size kalmış . Elbette ki çok ama çok amatör bir gözle yapacağım bunu. Bazen bir kitaptan bazı satırlar, bazen bir serginin fotoğrafları olabilir. Dilerim sizi sıkıp kızmanıza neden olacak şeyler yazmam. Hiç bir konuda ne bir otorite ne de bir bilir kişi değilim. Sizden biriyim, o kadar. Sanat dediğimiz okyanus o kadar büyük ki, belki birlikte bir damla olabiliriz diye düşünüyorum.
Geçtiğimiz hafta Bursa kitap Fuarı vardı, Pazar günü sonlandı. Çok eski bir arkadaşımın şiir kitabını imzalatmak ve görüşmek için ikinci günü gittim ilk kez. İlk kez diyorum, sonra tekrar gittim (Murathan Mungan kitabı almak için) Arkadaşım bir Nükleer Tıp Profesörü, ama şiire de gönül vermiş. Zaten doktor ve mühendislerin böyle bir yönü olur nedense. Özellikle bunu doktorlarda daha çok görürüz. Besteciler, ressamlar, şairler de çıkar onlardan. Kitabını imzalatmak için gittiğimde öyle bir kalabalıktı ki, yürümeye yer bulamadım. Ama Bursa kadar nüfusu olan bir şehre vurunca bu kalabalığı, normaldir diye düşündük bir arkadaşımla. İnsanların çocuklarıyla birlikte gelip kitap almaları, orada zaman tüketmeleri bile çok güzel. Hele de yazılı basının artık gereksiz olduğunun tartışıldığı, kitap ve gazetelerin internet ortamından okunduğu bir zamanda. Ne olursa olsun, gazetemi elime alıp okumanın, bir kitabı koklamanın, hatta “başucu”mda tutmanın güzelliğini hiç bir elektronik paylaşım veremez bana. Benim gibi hissedenler de azımsanmayacak kadardır diye düşünüyorum. Bence çocuklarımıza bırakabileceğimiz en güzel huy okuma alışkanlığı, en güzel birikim de yoğunluklu bir kitaplıktır...Şimdilik bu kadar olsun. Feyzi Tamgaç şiirleriyle sizi tanıştırmak isterim. “Yaşadığımız şehrin Tıp Fakültesinde şair bir hocamız var, elbette yolunuz şiirle düşsün” derim ama sağlık yönünden de olsa artık her derdin çaresi var nasılsa...Emin ellerdeyiz, doktorlarımız çok çok değerli... Sevgili Murathan Mungan’dan aldığım kitabı da okuyunca, haftaya alıntılarla yazarım artık . :)
İyi kalın, esen kalın, güzelliklerle kalın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.