Hayatımı değiştiren şey, yaşadığım kültür şoku, öğrendiğim yeni şeylerin sayısı, varlığımdan daha çok memnun olmamı sağlayacak hayatları görmem yanında, kendimi daha özgür ve kendim hissetmemi sağlayan şey plansız seyahat etmek.Zaman ve para kısıtı olmadan, rüzgarın götürdüğü yere gitmek, daha önce hiç deneyimlemediğim bir şey. Beğendiğim yerlerde bir aydan uzun süre kalıp, bazen çalışıp, beğenmediğim yerleri direkt es geçmek benim elimde. Fiyatlar, bütçe stresi yapmayacağım kadar düşük.
Ulaşım ve konaklama çok ucuz
Afrika’da seyahat etmek, lunapark treni gibi sizi bir yokuştan diğerine atıyor. Evde yaşadığınız iniş çıkışlarınızın daha büyüklerini yaşamanıza sebep oluyor. Ne kadar çok araştırıp gitseniz de bazı şeyleri kitaplardan öğrenemiyorsunuz. İlk gördüğünüzde yüzünüze tokat gibi inen yoksulluğa belli bir süre sonra alışmaya başlıyorsunuz. Tabiki duygusuzlaşmıyorsunuz ama topluma uyum sağlıyorsunuz. Bazen kendimi bir dolar için pazarlık yaparken yakalıyorum. Su ya da elektrik olmamasına aldırmıyorum, çatal bıçak getirmedikleri zaman "Afrika çatalı" denen elimi kullanıyorum, otobüste yer olmadığı için kucağıma verilen tavukla seyahat ediyorum. Derimin rengi yüzünden farklı ya da şanslı olduğumu hissediyorum.
Seyahate yeni başlanıldığında sahip olunan adrenalini bol olan günlerden birinde, seyahatimin üçüncü ayının sonuna yaklaşırken, hiç planlarımda olmamasına rağmen Malavi’ye yolum düşüyor. Malawi, gelir seviyesinin inanılmaz düşük olduğu, yoksulluğu her köşede hissedeceğiniz bir ülke. Afrika’nın genelindeki gibi büyük şehir hayatları olmayan, insanların hala balıkçılık, tarım ve tahta yontmadan para kazandığı bir yer. Ulaşım, konaklama ve yemek seçeneklerinin çok ucuz olması ve insanların sırtçantalılara çok iyi davranması da burayı turistik hale getirmiş.
İnsanlar o kadar cana yakın ki; hemen hemen herkes gelip tanışmak istiyor, saatlerce soru soruyor, çocuklar koşa koşa gelip boynuma atlıyor. Sırtçantalı rotası genel olarak Malavi Gölü'nün çevresine kurulu. Gölde bulunan bilharzia paraziti, hastalık riski taşısa da internette bu hastalığa yakalanmış örnekler çok sınırlı olduğu için kimse aldırış etmiyor. Şayet göl, uzak durulamayacak kadar huzurlu.
Tanzanya sınırına kadar bindiğim dolmuştan inip, Malavi sınırına yürüyorum. Sınırda işlem sırası beklerken, bir turist otobüsü yanaşıyor ve içinden inen grupla konuşma fırsatı yakalıyoruz. Benim, tursuz Afrika’da gezmeme çok şaşırıyorlar. Seyahat ettikleri otobüsü görseniz savaşa gidiyorlar sanırsınız. Camlar telli, yerden iki metre yüksekte, ful ekipmanla dolu... Daha sonra bu grupla kamp alanında da karşılaşıyoruz. Kamp alanının dışına çıkıp markete gitmeye bile korktuklarını görünce, özgür seyahat etmenin kıymetini daha iyi anlıyorum. Pasaportuma Malawi pulu bastırdıktan sonra, tekrar dolmuş durağına yürümeye başlıyorum. Afrika’nın her yerinde olduğu gibi dolmuş şöforleri yine Mzungu (beyaz turist- söğüşlenecek adam) müşteri için kavga etmeye başlıyor. Kimi sırtçantamı çekiştirirken, kimi beni kendi dolmuşuna itelemeye çalışıyor.İngilizce ikinci resmi dilleri olmasına rağmen, iş fiyat belirlemeye gelince herkes Çevaca konuşmaya başlıyor.
Sınırdan sonra ilk durağım Livingstonia. Kamp alanının sahibi yine buraya daha önce taşınıp iş kurmuş beyaz bir turist. Malawi'de işletme açan yabancılar Malawi’nin para birimi olan kwachanın düzensiz hareketini çok güzel kullanıyor. Fiyatlar her gün değişiyor. Üstüne bir de dolar üzerinden çevirme komisyonu alıyor. Ertesi gün tekrar göl kenarına giden dolmuşların kalkış yeri olan Mzuzu’ya gitmek zorunda kalıyorum. Malawi’de azami limit 80 km. olmasına rağmen, şoförler birbiriyle yarışıyor. Uçurumların yanından fren sıkıp kayarak geçiyor. Bu sefer Malawi’nin herkes tarafından övünen yeri Nkata Bay’e gidiyorum. Malawi’de esrar kullanmak, taşımak ve satmak yasak olmasına rağmen, ‘Malavi Altını’ ismini alacak kadar ticareti yapılıyor. Hatta ‘Nkata Bay’de tanıştığım ilk kişi bana ‘merhaba ben lokal esrar satıcısı, Lucky Coconut’ diye kendini tanıtıyor. Hayatımda ilk kez para kazanmak için değil de, sırtçantalıları hoş tutmak için açılmış bir yerde konaklıyorum.
Her gün bir şeyler bedava oluyor. Ben de Mayoka Village’de haftalarca kalıp kafamı dinliyorum, çadırımı yeniliyorum, yeni yıl kostüm partisine katılıyorum, yine benim gibi yavaş seyahat eden bir sürü yeni arkadaş ediniyorum, kamp alanının köpekleri ve evlat edindiği çocukları ile eğleniyorum, bol bol kayık sürüyorum. Hatta o kadar fazla kalıyorum ki çadırda konaklamama kıyamayıp, üç gün ücretsiz oda teklif ediyorlar.
Likoma adası sonrası tarihi ilala gemisiyle yolculuk ederek Cape Mclear’a geçmek istiyorum. 30 saatlik gemi yolculuğunda, birinci sınıfın boş güverte olduğunu anlayınca, gemiye çadır açıyorum. Malawi’ye gelen herkesin bildiği şey; Malavi’de her akşam durmaksızın şimşeklerin çakması. Bu sefer gölün tam ortasındayım ve akşam kafama çakan şimşeklerden öleceğimi zannederek uyuya kalıyorum. Gemi her limanda durduğunda çevremizi yerel balıkçılar sarıyor. Nasıl sürdükleri tam bir mucize olan kayıkları ile gemidekilere balıksatmaya çalışıyorlar. Hatta Malavi’de kaldığım hostellerin çoğunda bu kayık üstünde beş dakikadan fazla kalma yarışmaları yapılıyor, kazanana bir gün bedava konaklama veriliyor.
Cape Mclear’da konaklama karşılığı fotoğrafçılık yapıyorum. Kaldığım yer o kadar güzel ki, benim konaklamaya servet ödemem gerekirken, üstüne bir şeyler almam komiğime gidiyor. Gölün bu kısmında, göl üstünde bir şey yanıyormuş hissi veren siyah bir duman görülüyor. Aslında bu karanlığın sinek ordusu olduğunu ve yerlilerin sinekler çoğaldığı zaman onları yediklerini öğreniyorum. Malavi’de yerlilerin fare bile yediklerini duyunca, sinek hikayesinden çok da etkilenmiyorum. Bir dolarlık boyamayı satabilmek için satıcılar saatlerce otellerin kapısında bekliyor. Üç yaşındaki çocuklar çoktan iş hayatına girmiş, tahtadan ve plastik bidonlardan müzik aleti yapıp, şarkı söyleyerek para kazanmaya çalışıyor.
Sonraki günlerde yolun yarısının bittiğinin farkına varıp, daha çok deneyime yönelik seyahat etme kararı alıyorum. Fiyatlarının yüksekliği nedeniyle tırmanamadığım Kilimanjaro ve Meru Dağları içimde kalıyor. Ben de bir arabanın kasasında, üç gün boyunca Mulanje dağına tırmanmak için yola düşüyorum. Daha sonra Liwonde Milli Parkı’nda bot safari yapıyorum. Yerliler yine balık tutup üç kuruş para kazanmak için timsahlar ve su aygırıları ile dolu nehirde cirit atıyor. Malawi serüveni yaklaşık bir ay sonunda sona eriyor ve ben Zambiya’ya doğru yola çıkıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.