28 yıldır, 987 haftadır İstanbul Galatasaray Meydanı'nda yakınlarını bulmak, onlardan haber almak, varsa mezarlarını yoksa akıbetlerini sormak için bir araya gelen annelerin, ailelerin adalet mücadelesini selamlıyorum.
90'lı yıllarda başladı bu faili meçhuller, gözaltında kayıplar. "Kaybolan" değil, "kaybedilen", zira öyle kişiler var ki gözaltı yeri belli, gözaltı yapan belli, bindirildiği araç belli, götürüldüğü karakol belli. Aslında nasıl kaybedildikleri belli, faili belli. Bu insanların yakınları ne yapıyorlar? Her Cumartesi saat 12'de birer karanfil bırakıyorlar ve her hafta bir kişinin hayat hikayesini anlatıyorlar. Demokratik, anayasal bir hakka uygun, meşru bir buluşma. Ama durur mu bakanlık, durur mu valilik. Durmuyor, yasaklıyor. Bu insanların kayıplarını bulması, taleplerine uyması gereken erk tam tersine, işkence, kelepçe, gözaltı ile cevap veriyor.
Bu meşru protesto bir defa 200. hafta, bir defa da 700. haftada kesintiye uğratıldı. 27 Mayıs 1995'ten bu yana 28 yıldır gerçekleşiyor. Tek amacı da kaybedilen insanlardan bir haber almak... 13 Mart 1999 ilk defa yasaklandı, 28 Ağustos 2018'de de ikinci defa yasaklandı. Bu son yasaklamada, 700. Haftada da şiddet yaşandı ve bir soruşturma başlatıldı. AYM'nin gündeme aldığı ve net bir karara bağladığı bir soruşturma.
Sözler sahipsiz kaldı
Yasak ile ilgili dönemin içişleri bakanı Soylu demişti ki "Ne yani, anneleri istismar ederek, örgütlerin propagandasını mı yapacaktık"... Bu sözlerle açılan bu soruşturmada AYM kararı mealen şuydu: bu bir demokratik eylemdir. Siz bu yasağı, izinsiz diye uyguluyorsunuz ama bu buluşma 25 yıldır gerçekleşiyor, bilinmemesi imkansız. Zararı yok, taşkınlık, aşırılık yok. Sizin uygulamanız, yasaklamanız doğru değil. Kaldı ki yasakladığınız eylem, yakınları kaybedilmiş insanların eylemi, yani sadece Cumartesi Anneleri için değil, zamanaşımına konu olmayan bütün durumlar için de geçerli ve yakıcıdır. Sizin bu barışçıl eylemi yasaklamanız değil, sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayacak tedbirleri pozitif yükümlülük gereği almanız gerekmektedir. Yasağın dayanak gerekçeleri haklı ve ikna edici değildir. Daha ne desin, en yüksek yargı mercii olan AYM'nin kararı net, açık.
2011'de ne olmuştu peki, o dönem Başbakan olan Erdoğan "Sizin sorununuz benim sorunum" demişti. Berfo Ana'yı hatırlıyoruz, onun elini öpmüş ve çocuğunu bulacağının sözünü vermişti. Berfo Ana göçtü gitti, sözler sahipsiz kaldı.
Yetmedi 700. Hafta sonrasında sürekli tutuklama, baskı, şiddet... Sonra İçişleri Bakanı değişti, Ali Yerlikaya bu defa meselenin bakan olarak tarafı oldu. Daha önce de yasağı muhafaza eden valilik makamı olarak taraftı.
941. Hafta ve sonrasında bu insanlar geri geldiler ama buraya gelene kadar geçen 26 haftada sürekli işkenceye maruz kaldılar. Sonra ne oldu, bu defa da 10 kişilik bir kısıtlamayla bu toplantıya devam edebildiler. 11. kişiye yer yok, sadece 10 kişi.
Peki Cumartesi Anneleri ne istiyorlar?
Ali Yerlikaya 2024 bütçe görüşmelerinde "Biz onlarla ilgili iyi niyetliyiz, onlar da zaten mağdur" demişti. O zaman bu taleplere de cevap vermesi beklenir. Talepler şöyle:
1 - Galatasaray Meydanı eşlerini, çocuklarını, kardeşlerini arayan, ziyaret edecekleri bir mezar yeri bile olmayan kayıp yakınlarının buluşma yeri, hafıza mekanıdır. Yıllarca her cumartesi Galatasaray Meydanı'nda gerçekleştirilen buluşmalarda, herhangi bir güvenlik sorunu yaşanmadığı gibi; yasa dışı herhangi bir faaliyet de söz konusu olmamıştır. Çünkü Cumartesi Annelerinin buluşma biçimi bellidir. Kayıp yakınları her cumartesi saat 12.00'de ellerinde kayıplarının fotoğrafları ve kırmızı karanfillerle Galatasaray Meydanında toplanıp sessizce oturmakta ve her hafta bir kayıbın hikayesini paylaşarak kayıplarının bulunmasını, faillerin bulunarak cezalandırılmasını talep ettikleri, adalet istedikleri bir basın metnini alanda okumaktadırlar. Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanına girmeleri engellenerek, meydanı çeviren polis bariyerlerinin önünde 10 kişi sınırlaması ile değil Anayasa Mahkemesi kararlarının koşulsuz uygulanmasını talep ediyor ve dertlerini anlatmak için İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile bizzat görüşme talep ediyor.
2 - Ayrıca artık yargı ile taciz edilmemek, yargının bilakis görevi kötüye kullanan kamu görevlileri için devreye girmesini istiyorlar. Zira karşı karşıya oldukları durum şöyle.
Cezasızlık ve yargıyla taciz
Cumartesi Anneleri ve insan hakları savunucularının avukatları, gözaltına alındıkları 29 hafta için ayrı ayrı işkence ve diğer kötü muameleye maruz bırakan polis memurları ve polis amirleri hakkında "toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüklerinin kullanılmasının anayasaya aykırı olarak engellenmesi suretiyle kamu görevinin kötüye kullanılması (Türk Ceza Kanunu'nun 257. Maddesi)", "aşırı güç kullanımı (Türk Ceza Kanunu'nun 256. Maddesi)", Türk Ceza Kanunu)", "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (Türk Ceza Kanunu Madde 109) ve "işkence (Türk Ceza Kanunu Madde 94). "suçlarından suç duyurusunda bulunmuşlardır.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesi uyarınca "aşırı güç kullanımı" ve "işkence" şüphesiyle yürütülen ceza soruşturmaları için valilik iznine gerek olmamasına rağmen, 15 soruşturmayı yürüten savcılar, soruşturma dosyalarını Valiliğe göndermiş ve şüpheli polis memurları hakkında ceza soruşturması açılması için izin talep etmiştir.
İstanbul Valisi Davut Gül, 943., 945., 948., 949., 950., 951., 952., 954., 955., 956., 957., 958., 960., 961. ve 962. hafta buluşmalarında gözaltına alınan Cumartesi Anneleri ve insan hakları savunucularını işkence ve diğer kötü muameleye maruz bırakan polis memurları hakkında soruşturma açılmasına izin vermemiştir.
Ayrıca Cumartesi Annelerinin ve insan hakları savunucularının avukatlarının disiplin soruşturması açılması talebiyle İstanbul Valiliği'ne yaptıkları başvurular hakkında da İstanbul Valiliği, "şüpheli polis memurları hakkında disiplin soruşturması açılmasına gerek olmadığına" karar vermiştir.
Vali Davut Gül tüm kararlarını ikinci sınıf emniyet müdürleri tarafından hazırlanan ön raporlara dayandırmıştır. Bu raporlarda komiserler yetkileri dışında hareket ederek 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 32/1 maddesinde öngörülen suçun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığını tartışmışlardır. Komiserler, savcıların 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 32/1 maddesinde öngörülen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiği haftalarla ilgili olarak bile bu tür değerlendirmelerde bulunmuşlardır.
Ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği'nin 62. maddesi ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Uygulanmasına İlişkin İçişleri Bakanlığınca Yapılacak İşlemler Hakkında Yönerge'nin 24. maddesinde memurlar ve diğer kamu görevlilerinin ifadelerinin alınmasının esas olduğu açıkça belirtilmesine rağmen, komiserler raporlarında şüpheli polis memurlarını tespit etmeyi ihmal etmişler ve bu nedenle şüpheli polis memurlarının ifadelerini almamışlardır.
Daha da vahim olanı, 955. ve 961. hafta buluşmalarında Cumartesi Anneleri'ne işkence ve diğer kötü muamelede bulunan polis memurlarına ilişkin ön raporların İkinci Bölge İlçelerden Sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı tarafından hazırlanmış olmasıdır. Kendisi nöbetlerin çoğunda Galatasaray Meydanı'nda bulunmuştur ve 966. hafta nöbetinde sözde "güvenlik çemberi "içinde Cumartesi Annelerine uygulanan işkence ve diğer kötü muamele biçimlerini izlediği basın tarafından çekilen kamera kayıtları ile sabittir.
Valiliğin ve polis komiserlerinin bu yetki ihlali, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdari Dava Dairesi'nin 17 Ekim 2023 tarihli kararıyla da teyit edilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi, İstanbul Valisi Davut Gül'ün 22 Nisan 2023 tarihinde gerçekleştirilen 943. hafta nöbetinde Cumartesi Annelerine işkence ve diğer kötü muamelede bulunan polis memurları hakkında ceza soruşturması açılmasına izin vermeyen kararını iptal etmiştir. "İşkence" ve "aşırı güç kullanımı" iddiaları olduğunu vurgulayan Bölge İdare Mahkemesi, bu fiillerin polis memurları tarafından görevleri sırasında işlenmiş olabileceğini ancak görevleri nedeniyle işlenmediğini belirtmiştir. Bu nedenle 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinin uygulanması mümkün değildir. Vali Davut Gül'ün kararını kaldıran Bölge İdare Mahkemesi, kararının olağan soruşturma işlemlerinin yürütülmesi için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
Cumartesi Anneleri ve İnsan hakları savunucuları hakkında sürekli olarak asılsız "karşı soruşturmalar" veya "karşı davalar" açılması, karşı karşıya kaldıkları yargı tacizinin ciddiyetini ve yetkililerin keyfi tutumunu açıkça göstermektedir.
Yetki sizde ama sorumluluk da almak gerek
Sayın Yerlikaya, yetki sizde. Yasağın kalktığını söylüyorsunuz, evet kalktı. Ama hiç olmamalıydı. Yetki sizde, ama yetkiyle olmaz. Sorumluluk da almak gerekmektedir. Cumartesi Anneleri'nin sesine kulak verin.Ve bu insanlar bir de suçluymuş gibi mahkeme salonlarına gönderilmesine dur deyin. Zira buradan nöbet tutan, hak talep eden kişilere dönük ilgili soruşturmanın ilk davası 27 Şubat saat 9.30'da İstanbul Adliyesi'nde görülecek. Ne yazık. Vicdan, hakikat ve adalet istiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.