Rüyaların nasıl üretildiği hakkında net bir bilgimiz yok. Onları nasıl hatırladığımızı da bilmiyoruz. Ancak yeni bir araştırma onları nasıl hatırladığımız hakkında ipucu veriyor.
Araştırma, rüyaları sürekli hatırlayanlar ile daha az hatırlayanların karşılaştırılması şeklinde gerçekleştirilmiş. Sonuçlara göre ise bu iki tip insan grubunun beyninin işleyişi arasında bazı farklar var.
Araştırmanın makalesinde yazılana göre rüyaları sıklıkla hatırlayanlar ayrıca gece daha çok uyanıyor ve isimlerini duyduklarında diğer gruptakilere göre daha fazla tepki veriyorlar. Ekip bu sonuçlara ulaşmak için katılımcıları uyutup, kafalarına yerleştirdikleri elektrotlar ile incelemeler yapmış. İsimlerine verdikleri tepkiler hakkında Perrine Ruby “isimlere verilen tepkinin azlığına ve çokluğuna göre dalga boyları oluşuyor” diyor.
“Yüksek tepki verenler ayrıca dışarıdan gelen seslere de daha duyarlı. Bu da geceleri sürekli uyanmalarına sebep oluyor olabilir. Hipotezimize göre, geceleri uyanmak rüyaları hatırlamayı kolaylaştırıyor.”
Ruby, isimlerine az ve çok tepki veren katılımcıların beyin aktivitelerinde de farklılık görmeyi düşünüyordu. Fakat son derece şaşırtıcı bir şey daha gördü, uyku halinde ismine çok tepki veren katılımcıların beyin aktivitelerinin dalga grafiği, az tepki veren katılımcıların uyanıkkenki verdikleri tepkinin grafiğinden daha yüksekti.
İki katılımcı grubu arasında farkların bulunduğu aşikar ancak Ruby bu farkın iyi ya da kötü bir şeyler ifade etmediğini ekliyor. Sadece bazı özellikler rüyalarımızı hatırlamamıza yardımcı olduğunu söylüyor.
Rüyalar neden unutulur?: Rüyaların unutulmasıyla ilgili en ayrıntılı açıklamayı Strumpell yapmıştır. Uyanık olduğumuz zaman gün içinde birçok şey yaşarız, algı bombardımanına tutuluruz fakat gün sonunda bunlardan yalnızca bir kısmını hatırlarız. Çünkü bu algılar ya çok zayıftır ya da bunlara bağlanan ruhsal uyaran çok hafiftir. Aynı durum rüyalar içinde geçerlidir.Çok zayıf oldukları için unutulurlar, yalnızca güçlü bir imaja sahip olanlar akılda kalır.
Rüyalarımız göründüğü kadar açık değildir. Duygu ait olduğu düşünceden tamamen kopuk bir şekilde ortaya çıkabilir. Freud buna örnek olarak, rüyasında kız kardeşinin küçük oğlunu tabutta gören ama acı veya üzüntü duymayan genç kızın rüyasını vermiştir. Bu rüya analiz edildiğinde, rüyanın sadece cenazeye gelen aşığını bir kez daha görme arzusunu gizlemesi olduğu ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla rüyadaki duygusu üzüntü ve acı yerine arzusuyla tutarlılık göstermektedir. Rüya yorumlaması yapılırken, rüyayı gören kişinin rüyadaki sembollere yüklediği anlam dikkate alınmalıdır. Bir kimse için kedi nankörlüğü sembolize ederken başka biri için sevimliliğin veya yaratıcılığın sembolü olabilir.
Freud, “ Rüyalarınız asla gereksiz şeyleri konu almaz, uykumuzun ıvır zıvırla rahatsız edilmesine izin vermeyiz” diyerek rüyaların önemini vurgulamıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.