• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • Bursa 10 °C
  • İstanbul 8 °C
  • Ankara 15 °C

Orta paspas

Ayşın Bengü Bitiş
Eskiden evlerde çokça bulunurdu.
 
Kadınlar boş vakit dedikleri o soğuk kış günlerinde oturur, bu yuvarlak paspasları örerlerdi.
Önce, tek renkleri modaydı, sonra gökkuşağı gibi rengarenk tonlara büründüler.
Her şeyin bir değişimi var ya hani, e onların da değişimi oldu zamanla.
 
İnsanların, “ yahu adam buna basmaya kıyamaz” dediği o paspaslar, kadınların örnekte yarıştığı, erkeklerin ise, gururla “bizim hanımın emeği “ diye ortaya atıldığı el emeği bu ürünler, zamanla ayak altlarında unutuldu gidildi. Eskisi gibi kimse, halini-vaktini sormadı, örülüş şeklini, renklerini, tartışmaya dahi, bir daha açmadı.
 
Sonra ne mi oldu?
 
Geçen gün bir çöp kutusunun yan tarafında gördüğüm gibi, layık olmadığı bir itibarla, çöp niyetine atıl eşya arabasına (çöp arabasına) bırakılıp kaçıldı.
 
Hepimiz aslında bir nevi orta paspasız.
 
Önce binbir emekle var edilen, sonra geliştirilen, çeşitli renklere büründürülerek şekillendirilen, gösterişli haliyle ilgi çektirilen,
 
Sonrasında ise, yepyeni bir ürün olarak el üstünde gezdirilen, devamında; herkes görsün diye ortalıkta sergilenen, zamanı geçince, modası erozyona uğrayıp, en diplere sürgün edilen; sonunda da kullanım süresi doldu diye, atıl eşya arabasına konulup yolcu edilen, konuk oyuncu gibiyiz hepimiz.
Öyle olmasa, bunca yetişmiş insan, kıyıda köşede çöp gibi bekletilmezdi. Yahutta biz, duruşunu bildiğimiz, bilgisini bildiğimiz insanları sahiplenirken, daha kendimizden emin hareket etmeyi başarırdık...
Bilgi ve duruş, gündelik siyasete, yeni yetme köşe yazarlarına, kurban edilmeyecek kadar, değerli bir kavramdır.
 
Bilginin en güzel hali derler, bilgiye soluk aldırmaktır. Yani yaşatmaktır. Biz ise, bilgiyi ve düşünmeyi kurban ediyoruz, korkularımıza.
 
Önceden komşumuzdan emin olurduk, biri iftira atıp, “hırsız o” dese, “yanlışın var, yapmaz bizim insan öyle bir şey” der, koruma altına alırdık. Bugün ise, sessiziz hepimiz. Çünkü artık ya emin olamıyoruz, ya da sistemin dayattığı baskıcı rejim yüzünden, düzgün insanlara sahiplenmede sessiz kalıyoruz.
Kıymet, yeni dünya düzeninde eriyip gidiyor. Ama buna rağmen, betonun arasından filizlenen bir çiçek gibi, bize aslımızı gösteren haller yaşıyoruz sessizce.
 
Geçenlerde, bir karelik bir fotoğraf geçti elime.
 
Baktım ki bizim orta paspas, o kayıp giden tüm zamanlara inat, yaşatılıyor bir köy evinde.
Yani yine, Anadolu sahip çıkıyor değerine.
Duyduğuma göre, diğer evlerde de varmış, kaldıranlar varsa da, şehirliler gibi çöpe değil, paspası söküp, yüne katmış. Yani başka bir emeğe, katık yapmış.
Duyunca insan, önce bir tebessüm ediyor, ancak sonrasında derin derin düşünüveriyor nedense.
Çünkü biz, yüne bile katamıyoruz değerlerimizi.
Kalıplarımız var, korkularımız var, egolarımız var, yersiz endişelerimiz var.
Parayla şu bu üniversitede okumuş, ama aynı parayla üç beş kitap okuyamamış, okur cahillerin dilleri arasında, ülke yahutta insan yorumları dinliyoruz.
 
Bağıra bağıra konuşup reyting yapıp, araya bir iki yabancı kelime serpiştirip, kültürlerini gösterenlere inanıyoruz da, Anadolu’dan çıkıp gelen, bu toprakların yetiştirdiği, ülkesine-vatanına hiç bir ihaneti olmayanları sığdıramıyoruz şu gönlümüze.
Hala küstürmelerimiz, hala incitmelerimiz devam ediyor. Bir iki duyumla, kara leke kampanyasına ortak oluyor, dillerimiz.
Yahutta, sessizce perdeleri kapatıp, cam arkasından izliyoruz olup biteni.
 
Nedir bize yetmeyen bilmiyorum.
 
Şu köy evlerinden, köy sofralarından, köy yaşantısından, yaşamımıza almamız gereken, mayalar var.
Sütü yoğurt yaparken, niyetimizi tazelemeye ihtiyacımız var.
Gel zaman git zaman, eninde sonunda ölüm kapıyı çalacak.
İnsan iyiyse, iyidir. Fırsat bu fırsat diyip, kara leke çalmaya fitne derler.
Yahutta bu bizim insan diyerek, yanlışı koruma altına almaya, ihanet...
Şehit cenazesinde bir abinin feryadını dinlemiştik, geçmiş zamanlarda. Acı söyletir derler ya, sitem etmişti o da. Haklıydı da.... Anlayamadık, korktuk, Yarbay Mehmet Alkan’ı ihraç ettik sonunda.
 
Benim kendi vicdanım, bu durumu, gönlüme yediremiyor.
Onca ihanetini bilip dokunamadıklarımız varken, bir acılı abinin sözleri üstüne onun hayatını zehir etmek, terazimde dengeleri alt üst ediyor.
 
Güneşin derler, türlü türlü rengi var. Kara bakan kara görür, gri bakan gri, beyaz bakan beyaz görür ama güneşe güneş gibi bakan, asl olanı görür derler.
Gönlün bile, bir tarafı vardır. O bile bazısını az, bazısını çok sever.
Zihin, bazısının en ufak hatasını görecek kadar, antenlerini açmışken, bazılarının büyük büyük hatalarını görmezden gelecek kadar, gözü kara bir ömür sürer.
O yüzden nefs eklenmiş ruhlarımıza. Bilgiyle birleştirebilelim, tartalım diye de, oku emri verilmiş insanlara.
Tüm bunlar yalansa, yalan da bir sebeptir.
 
Ama tüm bunlar doğruysa, ömür; bir orta paspas vedası kadar değersiz olmamalı.
Ha eninde sonunda değere, sahip çıkan olacaktır.
Ama geç kalınmış bir değer ya da varlığını tamamlama sürecindeki bir sahiplikten öte, yaşarken değer verebilme ,değer görebilme, soluklanma ve soluk olabilme gibi kavramlar olmalı gerçekliğimiz.
 
Ne diyim, hepimizin gerçekliği kendi vicdanımızdır ya, vicdanını temiz tutmaya çalışanlara selam olsun.
 
 
 
 
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2015 Bursa Bakış | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : Haber İhbar Hattı: 0544.201 80 43 Faks : 0544.201 80 43