Eskiden lambalı radyolar vardı, bizde de bir tane vardı, hala da duruyor. Onun üstünde bir scala vardı, istasyonları gösteren. “Priştine” ve “Prizren”. Çocukluğumdan beri okuduğum farkına varmadan öğrenilen isimlerdi. Ta ki geçtiğimiz ay Osmangazi Belediyesinin 1. Murad Hüdavendigâr hanın anma toplantısına gidene dek...Bir organizasyon dahilinde üç günlük bir geziydi. Farklı ve güzel izlenimlerim oldu orayla ilgili, burada kısaca onlardan söz etmek istiyorum .
İstanbul’dan uçakla bir saat civarında bir yolculukla ulaşılıyor. Elbette karadan gidişler de varmış, yirmi saatin üzerinde bir yolculukla. Çok şaşırtıcı olarak bir Avrupa kentinde olduğunuzu değil bizim illerden birinde olduğunuzu hissediyorsunuz çoğunlukla, ancak yapılaşmaya dikkat edince hemen vazgeçiliyor bu fikirden. Elbette bizdeki gibi sevimsiz ve çok katlı binalar ya da çok dar sokaklar yok. Olanlar da zaten olduğu gibi korunmuş, şirin tek ya da iki katlı evler var. Tito zamanında yapılanların ilginç bir yapısı var, öyle tutuluyorlar . Tuğla duvarları olanlar o döneme aitmiş. Tito onları özellikle sıvatmamış ki ; tuğla yapısı için, “tuğlalar tek tek de olsa yanyana gelince nasıl kalıcı ve yüksek bir yapıya dönüşüyorsa dayanışmanın da önemi burdadır”, onu anlatsın diye. Hala çok var o binalardan. O zamanlara ait büyük bacalar vardı gördüğümüz, onlar da şehrin merkezi ısıtmasına aitmiş, kömürle çalışıyormuş...Artık kullanım dışıymış, ama duruyorlar tabii.
Priştine’ de müthiş bir Bill Clinton hayranlığı var, hatta adının geçtiği bir cadde ve heykeli de buna dahil. Savaş sırasında destek verdiğini ve taraf tuttuğunu düşündüklerindenmiş. Pek çok yerde Amerikan bayrağı görmek mümkün, bir kaç yıl önce her evin önünde varmış. Çok ilginç geldi bize. Priştine bir anadolu kasabasından farksızdı bunun dışında. Büyük alışveriş merkezleri ararsanız bulmak zor, yok hatta. Ancak soluklanacak yerler güzeldi. İnsan boğulmuyor. İnsanlar güleryüzlü ve çoğu Türkçe konuşursanız cevap veriyor. Gezip görecek çok fazla tarihi yer yoktu orada ...Medrese Mahallesi(merkezde), Fatih Sultan Mehmed Camii ve saat kulesi görülebilir. Bir de Etnoğrafya müzesi vardı ki, bizim herhangi bir köy konağından pek de farklı değildi. Orada müthiş bir yağmura yakalandık, günlük güneşlik hava aniden nasıl da bir anda o hale döndü akıl sır ermez gerçekten. Bu durumda insan “Priştine” adınının neden konduğunu idrak ediyor, “bozuk hava” anlamındaymış . Anladık böylece...
Biz beş yıldızlı bir otelde kaldık, otelde alışık olduğumuz şeylerden değişik bir uygulama vardı. İki kişilik bir odada tek havlu gibi mesela. Tuvalet kağıdı, sabun, şampuan (sıvı sabun kaplarında-duvarda) gibi şeyler de sınırlı. Çevre ile ilgili uyarılar var matbu olarak odalara konmuş. Mesela “havluların yıkanmasının çevre kirliliğine neden olan deterjanlarla olduğu, gereksiz kağıt kullanımının da ağaçlara zarar” olduğu yazılmış . Bu çok ilginçti, ayrıca TV kanalları da sadece TRT1 ile sınırlı türkçe olarak desem yalan olmaz . Suyu özellikle “naturel su” olarak belirtmezseniz maden suyu ya da mineralli su içmeniz kaçınılmaz. Lobide her an yiyebileceğimiz yeşil elma çanağı güzeldi. Lokanta kısmında ve diğer yerlerdeki servis ve ilgi olması gerektiği gibiydi, güleryüzlü ve kibar.
İkinci günümüz Prizren’e ayrılmıştı. Prizren’de hediyelik eşya bulabilmek güzeldi. Oraya ait alınacak yiyecek dışındaki en önemli şey telkâri gümüş elişi takılarmış...Bir atölyenin satış dükkanı vardı. Fiyatlar uygun sayılır. Bu arada alınan her şeye ve harcanan her yere Euro kullanılıyor. Yiyecek içecek ucuz sayılır. Orada da Priştine’de de börek yenmesi önerilmişti ama denk getiremedik ramazan dolayısıyla. Ucuz kaçak çay dahil her çeşit şeyin satıldığı büyük bir market var. Faytonla gezi yapılıyor merkezden başlayarak. Sayısız cami ve kilise kalıntısı var. Bir kiliseyi (St. George) gezme şansımız oldu. Bir de Halfeti Dergahı ilginçti. Hemen Türk konsolosluğunun yanında. Konsolosumuzla da tanıştık, harika bir kadındı. Kıvılcım Kılıç. Onunla ve askeri komutanla akşam yemeğinde tanıştık. (iftardı) Ojbrik’te 1.Murad Hüdavendigar için (TİKA’nın da restorasyonunda emeği geçen türbede ve törende) Osmangazi Belediyesinin düzenlediği etkinlik de, türbede yapıldı. Güleryüzlü bir kalabalıktı, Prizren de “güzel insanlar şehri” olarak geçermiş meğer...
Prizrenden geçen Akdere’nin üstünde tarihi bir taş köprü vardı ama bizi ilgilendiren daha ilginç olan ikinci “Blue Bridge” oldu. Gruptan ayrıca gezdiğim arkadaşım ile, Drinden adlı bir arkadaşla tanıştık ve o köprünün ,uğursuzlıukları iyiye dönüştürmek için maviden kasıtla “umut köprüsü” olduğunu , bu hale dönüştürüldüğünü anlattı. Sorduk, çünkü üstünde el kadar açık bir yer yoktu kilitlerden. Gençler çift çift gelip burayı kutsamışlar ve adını değiştirmişler. Aşklarının sonsuzluğu için de kiltler kitleyip bırakmışlar...Yazılar yazmışlar, çok hoştu. Umut ve aşktı işte; her yerde. Dünyayı güzelleştiren iki şey.
Şadırvan Mevkii denen yer merkezde ve her yer onun etrafındaki sokaklarda. Sinan Paşa camii ve saat kulesi hemen göze çarpan yerler, cami etrafındaki arastada da her türlü hediyelik eşya mevcut. Oradan kupalar, magnetler ...alınabilir Ben anı olsun diye bir şapka bile aldım onlar dışında. Etraftaki sokak içlerinde şirin küçük sokak kahveleri ve bişeyler yenebilecek yerler de var. Pek çok cami, kilise ve hatta bir hamam da rastladığımız yerlerderdi. Kalesi var çıkabilecek olana, yürüyerek çıkmak zor ama denenebilir, oraya çıkarken de bir kilise ve bir şapel kalıntısı var. Şehir içi ulaşım için taksiler de var. Pazarlık şansınız da var tabii. İlk günkü yağmurdan sonar şehir dışındaki otelimize otobüsümüzü beklemeyip rehberimizin pazarlık ettiği taksiyle dönmüştük. Genelde çok para harcamayacağınız ama farklı bir şeyler görmek için tercih edebieceğiniz bir yer Kosova.
Orayla ilgili iki şeyi unutamayacağım, caddeye adım attığımızda hemen anında duruveren trafik akışı ve insana saygı bir de iki gün boyunca “börek, börek” diye tutturduğumuz halde otelimiz şehir dışında olduğundan dışarı çıkıp yiyemediğimiz Arnavut böreği, giderseniz mutlaka yiyin...Güleryüzlü ve sıcakkanlı insanlarını söylemeye gerek yok elbette...O en başta.
Sevgiyle ve sağlıcakla...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.