Capital, Ekonomist ve StartUp dergileri tarafından düzenlenen Uludağ Ekonomi Zirvesi’ndeDell sponsorluğunda gerçekleştirilen, Yönetim Kurulunda Kadın Derneği Başkanı Hande Yaşargil’in moderatörlüğündeki panele Sabri Ülker Vakfı Genel Müdürü ve Yıldız Holding Kadın Platformu Elçisi Begüm Mutuş, Kagider Başkanı Emine Erdem, Koton Yönetim Kurulu Üyesi Gülden Yılmaz ve Memorial Sağlık Grubu CEO’su Uğur Genç katıldı.
Mutuş: “Kurum içi fırsat eşitliği için kadın ve erkek çalışanlarımızdan destek aldık”
Sabri Ülker Vakfı Genel Müdürü ve Yıldız Holding Kadın Platformu Elçisi Begüm Mutuş, “130’dan fazla ülkeye ihracat yapıyoruz ve 300 markaya etki ediyoruz. Pandemi nedeniyle işimizin geleceği dünyada olduğu gibi bizde de değişti. Teknoloji ve dijital dönüşüm hayatımıza girince gördük ki odakta insan olmayınca başarılarımız sürdürülebilir olmayacak. Kadın ve erkek çalışanlarımızın desteğiyle Kadın Platformu oluşturarak sürdürülebilir süreçler oluşturduk. Sürdürülebilir büyümeye katkı sağlayacak hedeflerle yola çıktık ve daha iyi bir gelecek için fırsat eşitliği sağlamak üzere yola koyulduk. Odağımızda her zaman kadınların ihtiyaç ve beklentilerini karşılamak var ve birbirimizden öğrenerek birlikte güçlenmeyi hedefliyoruz.” dedi.
Erdem: “Türkiye’deki kadın girişimci oranı yüzde 13’e ulaştı”
Kagider Başkanı Emine Erdem, “Dernek olarak önceliğimiz kadın girişimcilerin geliştirilmesi ve 19 yıl önceki kuruluşumuzdan bugüne bu konuda çok büyük yol kat ettiğimizi gördük zira bugün Türkiye’deki kadın girişimci oranı yüzde 13’e ulaştı. Faaliyetlerimizi stratejik çalışma gruplarımızla desteklemekle birlikte uluslararası arenalarda iyi örneklerimizi paylaşıyoruz. Kadın girişimcileri dahil ederek kadınlar arasında dayanışma ortamı yaratıyoruz. Bu sene 15’inci yılını kutladığımız kadın girişimci ödülleri bizi heyecanlandırıyor” dedi.
Yılmaz: “Fırsat eşitliğini kurumun kimyasına işlemek gerekiyor”
Koton Yönetim Kurulu Üyesi Gülden Yılmaz, “Koton olarak 28 ülkede 500 mağazada operasyon yürütüyoruz ve çalışanlarımızın yüzde 60’ı kadın. Kadın yönetici oranımız ise yüzde 50 seviyesinde. Yine de konuyla ilgili daha gidecek çok yolumuz olduğunun bilincindeyiz. Kadınlarla birlikte kadınlar için çalışan ve kadınlarımızın çalışmak için tercih ettikleri bir markayız. Kadın dostu şirket olmak bize daha yüksek sorumluluklar getiriyor ve bu sorumluluğu ben şahsen de sahiplendim. Buna uygun bir kurum kültürü oluşturmaya gayret ettim ve şirketin kimyasına işlemek gerektiği bilinciyle tepeden başlayarak alta doğru işlenmesini sağlamak üzere çalışmalarımı sürdürüyorum.” dedi.
Genç: “Pozitif ayrımcılık değil fırsat eşitliğini önemsiyoruz”
Memorial Sağlık Grubu CEO’su Uğur Genç, “20 aydır pandemiyle mücadele ediliyor ve sağlık çalışanları büyük savaş veriyorlar. Grubumuzda bugün 7 bin 500 çalışanımız var ve bunların yaklaşık 5 bini kadın. Bunlar içerisinde yüzde 61’i şef üstü, yüzde 44’ü de yönetici pozisyonunda ki bizler halen bu oranları daha da geliştirmek için gayret ediyoruz. Kurum olarak pozitif ayrımcılık değil de fırsat eşitliğine inanıyoruz ve bu nedenle kurum içerisindeki tüm süreçleri bu doğrultuda planlıyoruz. Örneğin işe alım süreçlerinde kadınların handikaplarını giderecek şekilde alımlar yapmayı önemsiyoruz. Ayrıca annelik, eş olma gibi durumları dikkate alarak kreş imkânı, annelik izinlerini uzatabilme gibi imkanlarımız bulunuyor. Farklı şehirlerden gelerek İstanbul’da çalışmak zorunda kalan kadın çalışanlarımıza lojmanlar da sağlayabiliyoruz. Bir de genelde erkek rol modeller sunulan iş hayatında, kadın rol modeller yaratıyoruz” dedi.
Martin: “Batıya kayan tedarik zinciri süreçleri Türkiye için bir fırsata dönüşebilir”
Columbia Üniversitesi Ekonomi Profesörü Prof. Dr. Xavier Sala-i Martin, “Önümüzdeki dönemde en önemli gündemimiz enflasyon ve hala tüm dünyada artarak devam ediyor. Enflasyon ortamının 1970 dönemindekine gittiğini düşünenler var ama tartışmalar devam ediyor. Çoğu devlet ve merkez bankası işletme ve aileleri desteklemek üzere para basarak karşılamak istedi ve bu hesaplanmamış bir durumdu. Haliyle enflasyona sebep oldu. Ayrıca hem talepte hem de arzda büyük değişimler yaşandı. Tedarik zincirinde aksamalar oldu. Kapanmalar nedeniyle evinde kalan insanlar, konser veya sinema gibi harcamalar yerine çoğunlukla mallara harcama yapmaya başladılar. Bu ise daha büyük ve beklenmedik bir talep oluşturdu. Ancak bunların sağlanma sürecinin de zarar gördüğü unutulmamalı. Özellikle Berlin Duvarı’nın yıkılması sonrası küresel bir tedarik zinciri oluşturulmuştu ve gerçek zamanlı üretim modeline geçilmişti. Aniden liman kapatmaları başlayınca üretim sürecindeki hayati ürünler gemilerden inemez oldu ve zamanında inmedikleri için tüm tedarik zinciri bozulmuş oldu. Yaklaşık 2 yılda tedarik zinciri büyük ölçüde zarar gördü diyebiliriz. En iyi örnek olarak ise bugün mikroçip üretiminde yaşanan büyük tedarik sorunu gösterilebilir. Özetlersek, talebin karşılanmaması fiyatları artıyor. Eskiye dönmek için en kayda değer öngörü ne yazık ki pandeminin sona ermesi olacak ve süreç kendi kendine normala dönecek. Dünyadaki çoğu ülkenin merkez bankası, bu global bozulmanın zamanla yok olacağı görüşündeler. Ancak yine de piyasalarda artan bir korku da merkez bankalarının er ya da geç faizi artıracağı yönünde. Bu da yine bir başka baskı unsuru ki o da bir başka senaryoya yol açıyor: Politika bozuklukları. Kamusal borçlara bakıldığında patlama yapmış durumda olduğunu ve pandemi nedeniyle devletlerin geliri azalsa da harcamalarının artırıldığı görülüyor. Yeni oluşan bu borçlara karşın önceden gelen borçlar da ödenemediği için baskı daha da artıyor. Kamu borcunu kapatmak isteyen devletler, borcu karşılamak adına yeni vergiler ve mevcutların oranını artırmak isteseler de buna halk çok olumlu bakmadı ve pek çok ülkede protestolar gerçekleştirildi. Vatandaşların borçlarına baktığımızda, pandemi ilerledikçe çok problem olmadı zira mevcut birikimler ve gelirler eğlence gibi alanlara değil, borçların kapanmasına harcandı. Dünya ekonomi camiasında jeopolitik siyaset döngüleri de her yıl yeni problemlere eden oluyor. Burada hiper küreselleşme konusuna dikkat çekmek istiyorum. Çin ve ABD arasındaki mücadeleler, küreselleşen düzene büyük darbe vuracak güçte. Pandemide de görüldüğü üzere bu mücadele, tedarik sürecinde yaşanan sıkıntılara neden olabilecek düzeydeydi ve artık görüyoruz ki özellikle ABD ve Avrupalı şirketler üretim süreçlerini batıya taşımaya çalışıyorlar. Bu ise Türkiye için büyük bir fırsat anlamına geliyor. Eğer Türkiye ödevini iyi yapar ve batının beklenti içerisinde olduğu yapısal dönüşümleri gerçekleştirirse, uluslararası yatırımcıları daha kolay çekerek büyük başarı elde edilebilir. Türkiye, iş dünyası tarafından dikkatle izleniyor ve cazibe merkezi haline getirilmeli” dedi.
İş ve ekonomi dünyasının önemli aktörlerini bu yıl ikinci kez buluşturan Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin tamamı iki gün boyunca herkese açık ücretsiz olarak http://www.uludagekonomizirvesi.org adresinden canlı takip edilebiliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.