HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, uzun süredir AK Parti Hükûmeti'nin büyük bir siyasi güç zehirlenmesi yaşadığını savundu. "Sorun, çözüm sürecinin yerine "çöktürme" planının ikame edilmesidir." diyen Baluken, "Bu yanlış sonuçtan bir an önce vazgeçilmelidir. Tekrar müzakere masasına geri dönülmeli. Dolmabahçe mutabakatında 10 maddeyle tanımlanan o demokrasi manifestosunun bütün ilkeleri cesur bir şekilde burada tartışılmalıdır diye düşünüyoruz." dedi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nun 45'inci birleşimi açıldı. Birleşimi, TBMM Başkanı İsmail Kahraman yönetiyor. 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısının TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmesine başlandı.
Bütçe üzerine bir konuşma yapan HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, her yıl yapılan memleket bütçesinin, bir tek partinin bu ülkenin adına karar vermesi şeklinde ilerlediğini, bütçe hakkının katılımcılıktan, demokratiklikten ve hesap verilebilirlilikten son derece uzak normlarla komisyondan Genel Kurul'a sevk edildiğini söyledi. Sayıştay'ın dış denetiminin daraltılmasıyla da yerleşik ve hukuki uygulamaların da AK Parti tarafından tamamen devreden çıkarıldığını anlatan Baluken, "2016 merkezî yönetim bütçesi, Türkiye'de daha önce yapılmış tıpkı diğer bütçeler gibi bir çatışma ortamında, bir savaş mantığıyla hazırlanmıştır. Bu çatışma süreci bütçenin bütün planlamalarına sirayet etmiş, bütçe yapma hakkının demokratik işletilmesi her zamanki gibi söz konusu bile olmamıştır. AKP Hükûmeti bütçeyi bir taraftan güncel çatışma koşullarına göre hazırlamış, diğer taraftan da kendi ideolojik formasyonunun kodlarını tamamen bu bütçe planlamasına yedirmiştir. Oysaki bizler Türkiye'de çoğul demokrasiyi esas alan, toplumsal kimliklerin çeşitliliğini esas alan, özgürlükleri genişleten ve demokratikleşmeye dayanan bir bütçeleme yapılmasını her yıl olduğu gibi bu yıl da yine buradan, bu kürsüden savunuyoruz. Türkiye halklarının ihtiyacı olan barış bütçesi yerine bir savaş bütçesinin getirilmiş olmasını Türkiye halklarına yapılmış en büyük haksızlık ve çok büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyoruz." diye konuştu.
'AKP HÜKÜMETİ BÜYÜK BİR SİYASİ GÜÇ ZEHİRLENMESİ YAŞIYOR'
"Uzun süredir AKP Hükûmeti büyük bir siyasi güç zehirlenmesi yaşıyor." diyen Baluken, şöyle devam etti: "13 yıllık, 14 yıllık bir iktidar dönemi boyunca AKP Hükûmeti, elde etmiş olduğu devletin gücüyle muktedirleşmiş ve maalesef iktidarın güç hastalığına tıpkı diğer hükûmetler gibi bu süreç içerisinde pervasız bir şekilde savrulmuştur. 2002 yılında Avrupa Birliği'ne göz kırpan bir hükûmet, 2006 yılında bugün mahkûm ettiği, paralel devlet yapılanması olarak tanımladığı Gülen cemaatiyle birlikte yoldaşlık yapmış, o yoldaşlık hukuku bittiğinde de güncel savaş konseptini geçmiş yılların Ergenekon yapılarıyla, gladyo yapılarıyla bugün sarmaş dolaş bir şekilde maalesef devam ettirmektedir. Yani tam bir siyasi pragmatizm, yapay düşman yaratarak tam bir oportünist yaklaşım üzerinden AKP Hükûmeti, kendi iktidarını devam ettirmenin çabası içerisindedir. Ancak rahatlıkla belirtebiliriz ki savaşa, zora, güce, devletin elindeki muktedir yetkiye dayanan her hükûmet gibi AKP Hükûmeti için de artık sonun bitişini müjdeleyen bitiş çanları, tehlike çanları yüksek bir volümle çalmaya başlamıştır. Biz net olarak ifade ediyoruz: Dünün mazlumu olarak halka gidip halktan oy isteyenler bugün maalesef diğer hükûmetleri de aşacak bir zalim noktaya, bir zalim aşamaya gelmiş durumdadırlar. Yıl dönümü vesilesiyle birkaç gün sonra bu Mecliste de yoğun bir şekilde tartışılacak 28 Şubat darbesinden şikâyet edenler bugün o darbeci, cuntacı yapılarla kol kola yürümekte herhangi bir beis görmüyorlar. Ancak her zulüm yapan hükûmette olduğu gibi, bir yalnızlaşma, bir kendi içine doğru kapanma, içeride ve dışarıda hızla iflasa doğru giden bir süreçle AKP Hükûmeti karşı karşıya kalmıştır. Gerek Türkiye halkları nezdinde gerekse uluslararası kamuoyu ve uluslararası sermaye nezdinde artık AKP sonrasının birtakım senaryoları tartışılmaya başlanmış, AKP içerisindeki çatlaklar yüksek sesle bütün kamuoyunda ciddi bir şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Bakın, bugün ortaya çıkan tabloyla AKP içerisinde bir taraftan saraya yakın bir kanat, sarayın tek adam, tek parti anlayışını savunan bir kanat bir siyasi hat üzerinde dizilmişken diğer taraftan olası bir başkanlık sisteminde kendi yetkilerinin de tamamen devreden çıkacağını bilen Başbakan ve ona yakın, gidişattan rahatsız olan bir kanadın varlığı bütün siyasetle ilgilenen herkesin malumudur."
CUMHURBAŞKANI İBRAHİM KALIN AÇIKLAMALARI
Doğu'da inisiyatifin tamamen gladyo, Ergenekon, JİTEM ve kontrgerilla yapılarına verildiğini öne süren Baluken, "Oradaki yapılar, bakanlık yetkililerinin de şahitlik ettiği telefon görüşmelerinde "Biz Başbakandan talimat almıyoruz" deme cüretini maalesef gelinen aşamada göstermeye başlamışlardır. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, bugün yaptığı bir açıklamada "Kesin bir dille ifade edebilirim ki yeni bir anayasa için erken seçim yapılmayacak." diyor. Bakın, cumhurbaşkanı da demiyor, cumhurbaşkanının sözcüsü diyor. Şimdi, biz, erken seçim yapma yetkisinin hangi koşullarda cumhurbaşkanında olduğunu biliyoruz. Şu anda o koşulların hiçbirisi yok. Üç koşul var, bu ülkede erken seçime cumhurbaşkanının karar vermesi, ülkeyi erken seçime götürmesi için. Bir; yeni seçilmiş bir Meclis'te Başkanlık Divanı teşekkül ettikten sonra kırk beş gün içerisinde hükûmetin kurulmamış olması. İki; başbakanın istifası ya da -Allah korusun- ölmesi durumunda kırk beş gün içerisinde bir hükûmetin kurulmaması. Üç; hükûmetin bir gensoru önergesi neticesinde güvensizlik oyu alarak düşmesi. Bakın, bu açıklama bugün yapılıyor, tesadüfi değil. Bugün, bir hükûmet için en hayati olan plan ve bütçe yasa tasarısı Meclis'e geldiğinde, yani plan ve bütçe yasa tasarısı Meclis'ten geçmeyince hükûmeti bile düşürecek gelişmelerin yaşanabileceği bir günde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü çıkıp "Biz erken seçimle ilgili herhangi bir karar almayacağız" diyerek, bizce hem AKP grubuna, hem hükûmete, hem de özellikle Başbakan Davutoğlu'na buradan açık bir mesaj veriyor. Hükûmeti düşürebileceğini ve isterlerse yeni anayasa için erken seçime götürebileceklerini açık bir şekilde başbakana bir mesaj olarak bütün kamuoyuna iletiyor." şeklinde konuştu.
ÇÖZÜM SÜRECİ
Çözüm sürecinin bütün sorunlu alanlarına rağmen 28 Şubat Dolmabahçe mutabakatına kadar getirmeyi başardıklarını dile getiren Baluken, "O mutabakat ilan edildiğinde sadece Türkiye'de değil, Ortadoğu'da ve bütün dünyada barışa dair büyük bir umut ve büyük bir heyecan uyanmıştı. Bütün Ortadoğu'nun, bütün dünyanın gözü Türkiye'nin üzerindeydi, kalıcı barış ve Ortadoğu'ya model olacak yeni bir ülke vizyonuyla ilgili bir çıkış üzerineydi. Ancak, savaş konsepti devreye girdikten sonra, özellikle 7 Haziran seçiminde halk iradesine yönelik bir darbe yapılıp 1 Kasım seçimleri dayatıldıktan sonra, maalesef, bu bahsetmiş olduğumuz Türkiye'nin ilgi odağı olma durumu tamamen ortadan kaybolmuş, ölümlerle, kanla, çatışmayla anılan bir ülke pozisyonuna düşmüşüz. Şimdi, bu çatışma ortamında, Dolmabahçe mutabakatına alternatif olarak Sayın Başbakan tarafından Mardin'de ilan edilen birlik, demokrasi ve huzur paketi bırakın Ortadoğu'da heyecan yaratmayı, bırakın dünyada bir umut yaratmayı Mardin esnafında bir gündem yaratmayı bile başaramıyor. Böylesi bir realiteyle, böylesi bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Sorun, çözüm sürecinin yerine çöktürme planının ikame edilmesidir. O nedenle, bu yanlış sonuçtan bir an önce vazgeçilmelidir. Tekrar müzakere masasına geri dönülmeli, Dolmabahçe mutabakatında 10 maddeyle tanımlanan o demokrasi manifestosunun bütün ilkeleri cesur bir şekilde burada tartışılmalıdır diye düşünüyoruz." ifadelerini kullandı.
SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ
Bugün PYD'yi suçlayanların özellikle Süleyman Şah Türbesi'nin taşınması sırasında var olan süreci de son derece nankör bir şekilde gelip bu Meclis kürsüsünden inkâr ediyor olduklarını ifade eden Baluken, şunları söyledi: "O türbenin nasıl taşındığını en iyi bu hükûmet sıraları biliyor. Salim Müslim'in Türkiye'de olduğu bir sırada, bizim milletvekillerimizin de dâhil olduğu bir süreçle birlikte, PYD'nin ortaklığıyla birlikte o türbenin taşınması ve Türk askerinin vahşi IŞİD çetelerinin elinden ya da kanlı bıçaklarından kurtarılarak güvenli bir bölgeye taşınması hiçbir şekilde bir siyasi tartışma konusu, bir ucuz polemik konusu olmamalıdır. Bu önemli bir ortaklaşma adımı olarak değerlendirilmelidir. PYD'yi bugün "terörist" olmakla suçlayanlar, aslında PYD'nin Suriye'de IŞİD, El Nusra, Ahrar el-Şam'ın dâhil olduğu cihadist örgütlerle birlikte hareket etmesini istemiş, bunu sağlayamadıkları için de, oradaki çete yapılanmaları ile PYD bir ortaklaşma sağlayamadığı için de PYD üzerinden "bir terörist örgüttür" algısını maalesef bütün uluslararası alanda yaymaya çalışmışlardır. Oysa, o dönem PYD cihadist örgütlerle işbirliğini kabul etseydi arkadaşlar, bu hükûmet, PYD'ye Ankara'da temsilcilik açmaya, Mürşitpınar Sınır Kapısı'nı da ticaret kapısı yapmaya hazırdı. Şimdi, gelinen bu yanlış aşamadan PYD'yi suçluyarak, PYD'nin cihadist örgütlerle iş birliği yapmaması üzerinden bir politik tutum belirlemek, olsa olsa Türkiye'ye orta ve uzun vadede büyük zararlar verme dışında hiçbir işe yaramaz."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.